Sabri Şenel

Tarih: 19.11.2024 09:36

Devletin imtiyazlı dini, mezhebi, tarikatı ve cemaati olur mu?

Facebook Twitter Linked-in

Devletin imtiyazlı dini, mezhebi, tarikatı ve cemaati olur mu?

Devletin, ordunun imtiyazlı tarikatı cemaati olamaz. Devlet tüm vatandaşlarına ve inanç gruplarına eşit mesafede olmak zorundadır. Aksi çok tehlikeli gidişattır.

Irak’ta Kesnizani Tarikatı orduya sızarak devleti çökertmiştir. Benzer facia denemesini FETÖ başaramadı ama kalkışma yapmayı deneyecek alternatifi tarikat ve cemaat yapılarının yapıların olmadığını kim garanti edebilir?

Devletin, ordunun imtiyazlı tarikatı cemaati olamaz. Devlet tüm vatandaşlarına ve inanç gruplarına eşit mesafede olmak zorundadır. Aksi çok tehlikeli gidişattır. Tarikat müritleri, devlet yöneticilerinden komutanlardan önce şeyh, tarikat ve cemaat önderlerini hiyerarşik zinciri dinler o yapıdan gelen talimatlara öncelik vermez mi?

Bu gibi süreçler Irak’ta olduğu gibi olağanüstü durumlarda çok büyük tehlike ve risktir. Ordu yediden yetmişe milletin devletin ordusudur. Devlete ait her türlü askerlik vergi verme ve benzeri yükümlülükleri yerine getirmede teorik olarak her vatandaş istisnalar hariç eşit bedel öder. Devletin imtiyazlı vatandaşı yoktur; buna yasalar ve birlikte yaşama kültürü asla izin vermez. Devletin dini olmaz, devletin dini adalet, ölçüsü ehliyet, liyakat ve kabiliyettir.

“Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (Nisa Suresi 58 Ayet)

DEVLETİN DİNİ ADALETTİR


Don Kişotlar arıyoruz!
Kiminin Hazreti Ömer'e, kiminin Hazreti Ali'ye izafe ettiği bir sözle özetleyecek olursak, "Devletin dini adalettir." Uluslararası ilişkilerde olduğu gibi ülke içinde devleti bir mezhep grubu penceresine mahkum etmek; devlet olmaya ve milli menfaatleri aykırıdır. Uluslararası ilişkilerde olduğu gibi toplumsal huzur barış ve kardeşlik için milli menfaatler esaslı Ankara penceresinden ülkeye ve dünyaya bakmak şarttır. Kurtuluş savaşı sonrası kurulan Sadabat ve Balkan Paktı bu bakışın gereğidir. Bu paktlarda Müslüman ve Hristiyanlar vardır. Hatta bu paktların oluşturduğu uluslararası iklim ve 1936’da imzalanan Montrö Sözleşmesi ile İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında Lozan Sonrası yabancı askeri varlığına son verdirmiş; boğazları ve ülkeyi güvenceye kavuşturmuştur. Etrafımızla ve dünya ile ilişkilerimiz çok boyutlu ve çok fonksiyonlu bir bakışı mecbur kılar. İran ile Suriye, Irak, Mısır, Suud ve benzeri ile ilişkilerimizi bir mezhep penceresine mahkum edemeyiz. Türkiye uluslararası arenada bir cazibe merkezi olması, dünyanın kalbi bir coğrafya için üstün stratejik akılla bilimle adaletle hukukla yönetilmeyi zorunlu kılar. Ateş bacayı sarmadan tedbir alınmalıdır. Hatta olağan dışı durumlarda siyasetçi ya da devlet askeri bürokratları değil ait oldukları yapılara itaat ve biat ederler.15 Temmuz darbesinden ders alması gerekenlerin savrulmaları manidardır. Kurtuluş Savaşı’nda Teali İslam Cemiyeti gibi birçok cemiyet, cemaat, tekke ve tarikatlar; İngiliz, ABD ve benzeri mandacılığını savunurken Türk Ortodoks patriği Papa Eftim, Türk milletinin yanında kurtuluş savaşına destek vermiştir.

KİM TÜRK MİLLETİ’NİN YANDAYSA DOSTUMUZ, KARŞISINDAYSA DÜŞMANIMIZDIR

Herkesin inancı dini kendini ilgilendirir inanmak gönül işidir. İslam inancına göre tüzel kişiler değil akıl ve buluğ çapına ulaşmış fertler hesaba çekilir. Aynı safta namaz kılan ama gönlünde ayrı vatan devlet vatan bayrak İstiklal marşı bölücülük virüsü olan birisiyle namaz kılmayan ama bölücü olmayan birinin kendimize yakınlığının takdirini vicdanlara bırakıyoruz. Zira Suriye Afrin ve benzeri sınır ötesi TSK harekatlarında İslam ülkeleri İran, Suud, BAE, Mısır ve benzeri karşı çıkarken Hristiyanlar da Gagavuz Türkleri, Macaristan ve Azerbaycan ve benzerleri destek vermişlerdir.Kim Türk Milleti’nin yanındaysa dostumuz karşı gelen düşmanımızdır.Milli menfaatlerin paranın dini olmaz milli menfaatleri esas alan stratejik davranışlar varlık ve beka şartıdır. 1400 yıldır çözülemeyen Şii, Sünni ve benzeri mezhep tartışmalarını odak yapmak milli menfaatlerle çelişirse tarafımız Türk, millet ve devletinin varlık ve bekasıdır. Dini konularda cemaat tarikat ve mezhep farklılıkları ihtilaflar asırlardır bitmemiş belki kıyamete kadar bitmeyecektir.Bir cemaatin tarikatın imamının peşinden başka tarikat ve cemaat mensuplarının namaz kılmaktan imtina ettiği ortamda bir yeknesaklık beklemek hayaldir.

KAOSUN NEREYE TIRMANACAĞINI KESTİRMEK ZORDUR

Mezkûrdini yapıların ihtilaflarında devlet yasaları adalet mekanizması müdahil olmasa tartışma kavga ve kaosun nereye tırmanacağını kestirmek çok zordur. Tarih bu konuda yaşanan acılarla doludur. Dini inançlar insanların özgürlük ve gönül alanıdır.Model olmayı başaramadan hiçbir inanç mensuplarını artıramaz ayakta kalamaz.Dinler inançlar yaşanarak taraftar toplar imtiyazla taraftar toplamak daha büyük menfaat ve imtiyaza gerektiğinde başka yapıyı tercihe dönüşür. Alma üzerine kurulan yapılar, daha büyük karşı destek alırlarsa millet devlet ve vatan bütünlüğünü tehlikeye atmayacağını kim garanti edebilir? İşte Osmanlı’nın 6 asırlık serüveni özellikle 1683 Viyana bozgunu sonrası 3 asır bu tartışmaların çöküşü hızlandırdığı 1922 Sakarya Meydan Savaşı’na kadar toprak kaybetmeye devam ettik. Üç kıta yedi deniz hükümranı bir cihan devleti tarih sahnesinden silindi.

İşte bu din-devlet ilişkilerini vahyin özüne aklın bilimin binlerce yıllık devlet millet geleneklerine göre çağı doğru okuyamamak sonu hazırladı. Sakarya Meydan Savaşı yeniden kaybedilen toprakları geri almanın miladıdır. İzmir’den Ankara’ya Yunan işgalinde köyler, camiler ve Kur'an-lar yakıldı bayraklar indi. Kurtuluş Savaşı ve Türk devrimi, ezanları, Kur'an-ı yeniden okuttu ve Türk bayraklarını dalgalandırdı. Millet ve devletin kılavuzu, akıl, bilim, hukuk, demokrasi ve milli menfaatlerdir.

Sabri ŞENEL – 19.11.2024 - İstanbul

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —