Muhammed Yaka


Kayıtsız

Itrî Mustafa Efendi, şark dünyasının buhur buhur hikmet tüten ve asla sönmeyecek üzre yakılmış bir tütsüsü?


Itrî Mustafa Efendi, şark dünyasının buhur buhur hikmet tüten ve asla sönmeyecek üzre yakılmış bir tütsüsü?

Heyecan ve vecd dolu mübarek Ramazan´ın gönülleri neşveye boğan mûsıkî´ sadâlarına yön tayin etmek vazifesini omuzlarına bir almış ve bir daha bırakmayacak olan rûh ve ahenk bahçesinin bağ-bânı?

                                                                       *

"Âsâfın mikdârın bilmez Süleymân olmıyan´´ diyen zât, hakikati, en mahir ellerde teclid edilmiş bir kitap halinde arz etmiş. Söz ki asırları aşmak kabiliyetini göstererek medeniyeti tek başına temine muvaffak öz? Demek ki söz etmek mahirâne iş, dinlemek de sözden bir cüz olmakla en az o derece kıymete mahkûm edilmiş kutlu bir esir. Fakat söz dinleyen, sözü edenden nasıl yükseğe çıkar? Kabul kulağı ile dinleyen ile teshir sözüyle kelam eden arasında fark yoktur. Söyleyen, dinlensin için söyler; dinleyen de aynı mana ile dinlerse maksat hasıl olur.

*

            Ancak ebeveyninin hayâl dünyası İslam olmakla bundan pay sahibi olan ve pratikte dikili bir taşı dahi olmayan bir genci ders mütalaa ederken yakalıyorum masamda. Itrî merhumun kâğıt üzerine tespit edilmiş sureti, masamı süsleyen tek kişilik müzehhip ordusu?

Diyorum ki:

-          Arkadaş, ne bahtiyarlık. Itrî Efendi´nin nezaretinde ders mütalaa ediyorsun.

-          Aman ağabey, görmedim bile. İsmini duyduk ama, bilmeyiz kim olduğunu. Belki de görmeyişim de ondandır.

-          Itrî Mustafa? Allah´ın azametini seslerde tespit etmek saadetine eren kişidir. Ramazan´da okuruz, bilirsin. İşte medeniyet sarayımızın ses haşmetini yansıtan hafızlarımızın, o bülbül kokan nefeslerini Itrî merhum üflemiştir.

 

-          Bir mikrofon uzatan olur, bir soran olur. Aman! Bunu böylece belle!

 

 

 Muhammed Yaka