Musa Has


Yüz yılda altı kuşak

Bugün evden ofise gelirken yine toplu ulaşım araçlarından Metro’ya bindim. Bugün ki köşe yazıma ne yazayım diye düşündüm ve gözlerimi yumdum ve tefekküre daldım.


Yüz yılda altı kuşak

Bugün evden ofise gelirken yine toplu ulaşım araçlarından Metro’ya bindim. Bugün ki köşe yazıma ne yazayım diye düşündüm ve gözlerimi yumdum ve tefekküre daldım. Bir anda geçmişe takıldım ve kendi kendime, ‘yüz yılda kimler geldi kimler geçti dünyadan? Diye düşünürken, rahmetli babamın dedesinden sitayişle bahsettiği aklıma geldi. Çünkü ben babamın dedesini görmemiştim. Dedemin babası, dedem, babam, ben, çocuklarım ve torunum olmak üzere altı kuşak yüz yıl içinde yaşamını sürdürmüş bir kuşaktık. Sonra yine kendi kendime, ‘demek her yüz yılda bir altı kuşak dünyadan gidiyor ve altı kuşağa dünyayı devrediyor’ dedim.

Anlaşılan şu ki; dünya her yüz yılda bir değişim yaşıyor ve yeni misafirlerini ağırlıyor. Hepimiz bu yüz yıl içinde neler yaptık ve neler yaşadık? Diye düşünmemiz gereken bir gerçek. Atalarımız, ‘geçmiş geleceğin aynası’ diye boşuna dememişler. Her ne kadar yaşam şartları her on yılda bir değişse de insanın fıtratında bir değişme olmuyor ve fıtrat yine aynıdır.

Bir kitapta okumuştum. Bir gün bir padişah ile bir vezir arasında tartışma yaşanıyor. Padişah diyor ki: ‘Fıtrat değişmez’ vezir ise, ‘fıtrat eğitimle değişim gösterir’ diyor. Sonra bu iki zevat tezlerini ispat için bir şölen düzenliyorlar. Şölende, vezir tezini ispat için eğitimli bir kediye çeşitli akrobatik hareketler yaptırıyor. Ateşten atlatıyor vesair. Eee padişah da boş durur mu? O da tezini ispat için, bir kutuya koyduğu fareyi kedinin üzerine salıyor. Tabi kedi her şeyi bırakıp fareye doğru koşuyor. İşte burada bir gerçek ortaya çıkıyor. Her ne kadar eğitimle insan farklı bir beceriye sahip olsa da fıtrat değişmiyor. Yani bu hususta padişahta vezirde haklı.

Allah her insana üç kuvve vermiş. Bunlar ise; kuvveyi akliye, kuvveyi gadabiye ve kuvveyi şeheviyedir. Allah bu kuvvelere bir had koymamış ve bu had’leri dizginleyecek yani ifrat ve tefritten alıkoyacak ve vasat bir mertebeye getirecek olan dini kaideleri insanlara sunmuş. Bu kaidelere riayet edilirse, bu kuvvelerin ifrat ve tefrit mertebelerini dizginleyip vasat bir ortama getirebilirler. Yoksa ya vahşet ve dehşete ya da sükuta maruz kalırlar.